Society, Politics, and Economy in Modern Turkey: Sociology of Turkey - Maintained by Tugrul Keskin
We are at a point in our work when we can no longer ignore empires and the imperial context in our studies. (p. 5)
― Edward W. Said, Culture and Imperialism

Friday, December 26, 2014

Prof. Kara: Ak Parti ve Cemaat, hepimizi aşağıya çekiyor

Ruşen Çakır, Hükümet-Cemaat kavgasını ve siyasal İslam’ın yarınını, Prof. Kara’ya sordu

Haberturk - 26 Aralık 2014 Cuma


Türkiye’de İslamcılık denince akla ilk gelen isim, hiç tartışmasız Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. İsmail Kara’dır. İlki 1986’da çıkan üç ciltlik “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi” başlıklı antolojinin sahibi olan Prof. Kara ile, AKP hükümeti ve Gülen Cemaati arasındaki çatışmayı konuştuk.
AKP ile Tayyip Erdoğan, cemaatleri kendi şemsiyesi altında toplamak istiyor gibi. Burada bir yenilik söz konusu mu?
Esas itibarıyla yok. Bizi yanıltan şey sayının, talebin, katılımın, hevesin, belki ihtirasın öncekiyle kıyaslanamayacak ölçüde büyümüş olması. Bir de olayın görünürlük kazanması. Çok partili hayata geçişle birlikte 1924-1946 yılları arasında devletten uzak tutulan dini grupların ve cemaatlerin, devletle ilişkilerinin yeniden kurulması söz konusu. Onların farklı yollarla devletin içine doğru çekilmesi hadisesiyle karşı karşıyayız. 1960 ihtilalinin getirdiği düzenlemelerden sonra, önemsediğim bir sıçrama noktası 12 Eylül’dür. 12 Eylül’de devlet, ilk defa aleni olarak Diyanet’i ve ilahiyat fakültelerini de işin içine dahil ederek, cemaatler ve tarikatlarla resmi münasebete geçmeye başladı. Diyanet ve ilahiyat fakülteleri, şimdi büyük ölçüde başka yerde dursalar da, Cemaat’in dinlerarası diyalog toplantılarına, Abant Platformu’na, mübalağalı ve alışılmadık iftarına heves ve iştiyakla katıldılar. Birlikte poz verdiler. Fethullah Hoca hareketinin, ortaya çıkışı değil ama, büyük bir sıçrama yapması da aynı tarihlerdedir. Bu durum diğer cemaatler için de geçerlidir. Elbette bu sadece 12 Eylül ile açıklanamaz, bu toprakların Müslüman tabiatı ve toplumsal hareketliliğiyle de alakalı. Olanı anlamak için, AK Parti-Cemaat ilişkisinin 12 Eylül’den itibaren gelen bu çizgi üzerindeki farklı tarafı nedir, buna bakmak lazım. 12 Eylül’den sonra askeri yönetim, sonra Özal, Demirel, Erdal İnönü, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli...

Onlar ne yaptıysa, AKP de aynısını mı yapıyor?
Çizgi kesintisiz devam ediyor, 28 Şubat dahil hiçbir büyük kırılma yok. 12 Eylül’den bu yana Fethullah Hoca Cemaati’nin Emniyet’te, Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve yargıdaki ilerleyişi hiç yavaşlamadı, engellenmedi. Yurtdışı teşebbüsleri, iktisadi faaliyetleri, hususen okulları desteklendi. Nerede ise bütün liderler ve devlet kurumları tarafından... Dışardaki okulların desteklenmesi doğru bir tercihti. Hacim ve nicelik olarak büyük bir artış olmakla beraber AK Parti bunu sürdürdü, ileri götürdü, kendi lehine de yönetti. Cemaat da bu süreci çok iyi idare etti ve yönetti. AK Parti şimdi bunun maliyetini ve artırdığı ilişkinin faturasını, kendisine hiç pay ayırmadan başkasına kesiyor. Üstelik dini alan başta olmak üzere, toplumsal bölgelerde yaralar açarak... Bu kötü bir şey.
Bu süreçte dindarlar, Erdoğan ve Gülen’in ikisini birden sevdi...
Maalasef...
Neden maalesef? 

DEVAMINI OKUMAK ICIN......

No comments:

Post a Comment